Öğle molamdan geldim, atölyeye yürürken usul usul bir yağmur atıştırdı ve ardından göz alıcı bir güneş çıktı meydana. Mum yaktım, bir kahve demledim ve devasa çalışma masanın bir köşesine yerleştim. Normalde çalışırken hep müzik dinleriz ama şu an tek başımayım ve ortalık klavyede gezinen parmak uçlarımdan gelen tıkırtılar haricinde olabildiğine sessiz. Arada uzaktan gelen horoz sesleri var bir de.
En son ne yazmıştım, yine nerede bıraktık anımsamıyorum. Çevirdiğim romanlar basıldıktan sonra nasıl ki geri dönüp okuyamıyorum onları baştan sona, buraya yazdığım yazılara da yeniden göz atmıyorum. Yalan olmasın, üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra meraklı gözlerle, bir başkasının hayatını dikizliyormuşum gibi okuyorum zaman zaman. Ama şimdi birkaç hafta öncenin meselelerine dönmeyeceğim.
Aralık ayının ikinci haftasında, bir Çarşamba öğleden sonrasındayız. Ortakent pazarı bugün kuruluyor, tezgahları mandalinler elmalar balkabakları süslüyor. Evde ağacımızı kurduk ayın başında, ışıl ışıl oldu yine. Noel çorapları asıldı, kokinalı çelenkler kapılarda yerini aldı. Bodrum’da hava zaman zaman bulutlu, bugün ise yağmur çiselese de öyle ortalığı sel götürecek bir durum yok. Henüz. Burada sağımız solumuz belli olmuyor. Ama son günlerde bereketli, güzel bir yağmur performansımız var, toprak besleniyor ve biz de mutlu oluyoruz.
Hayat yolculuğumda majör değişimler oluyor. Bazen aylar, hatta yıllar geçer, öğle ele avuca gelecek büyük şeyler yaşamazsın, bazen de birkaç hafta içinde evin her bir odasının kapısı açılır, kapanır, sökülür, yeniden takılır. Hepsini tek tek anlatmak, buraya da günlerin dökümünü / kaydını düşmek istediğim için artık daha fazla oyalanmamak gerek dedim.
Öncelikle evde hakikaten ele avuca gelen değişiklikler yapmaya başladım. Her şey iki hafta kadar evvel banyomu su basmasıyla başladı ve ufak cinnetler geçirilen bir gecenin ardından oraya bir el atmakla başlandı işe. Sonra dedim ki, “Ben değişip dönüştürmek istiyorum buraları ve atıl yerleri de canlandırmak, bir şeyleri elden çıkarıp değiştirmek, yenilemek, oynamak istiyorum çünkü pandemide girdiğim bu Hobbit evi artık üstüme üstüme gelmeye başladı.” Bodrum emlak piyasası malum, Gümbet’te at bağlasanız durmayacak evlere bile insanlar utanmadan 40.000 TL isteyebiliyorlar; o halde yaşadığım yeri daha da güzelleştirmek ve bu alandan maksimum keyif alacağım, huzur bulacağım hale getirmek benim sorumluluğumda. İşe yeni masa, yatak ve koltuk ile başladım, bir kısmı bugün geldi hatta ben işteyken, heyecanlıyım!
Hepsini çok özene bezene seçtim, ne nereye gelecek planlar yaptım çünkü ofis alanımı yatak odası / salon gibi kurgulamaya karar verdim. Yani yatak odam tamamen değişecek. Kütüphaneler kütüphanesi biricik aşırı kitaplı kütüphanemi de başka bir yere taşıyacağım, yani iş çok ama bir yandan da çok pratik olacak benim için bu yeni hâl. Bu girişimler çok hoşuma gitti, evle ilgili gerçekten uzun zamandır böyle bir şey yapmak istiyormuşum meğer. 2025’e bambaşka bir ev düzeni ile girmek tatlı olacak. Her şey olup bittikten sonra fotoğraf eklerim kesin buraya.
Evde gidişattan bahsetmişken hazır, yaşamıma bir de minicik, mis kokulu, boncuk gözlü, akıllı mı akıllı bir kız çocuğu geldi! Ezop’cuğumun benimle 10. yılı dolmuşken artık kader ağlarını ördü, ben bir artılar eksiler hesabı yaptım kendi içimde, bir başka dört patili ile en az bir o kadar zaman daha yaşayabilir miyim, becerebilir miyim ölçtüm biçtim ve minik Fiona’yı da aileye kattım! Artık bir köpeğim, bir de kedim var evde. Fiona aslında atölyenin kapısına gelip mama dilenen, annelerini hiç görmediğimiz yavru kedilerden biriydi. Kardeşleri bir bir ortadan yok oldular soğuk ve yağmur bastırınca ve küçüğüm yalnız kaldı. Geçen Cuma koydum bir kutuya, eve götürdüm, dedim bir demo yapalım.
Ezop’un canına minnet, zaten kedilerle arkadaş olma sevdalısı (eskiden öyle değildi, zamanla değişti), Fiona çok uysal, hiç korkak ürkek olmayan, kendini çok sevdiren, huzurlu bir kedi. Tuvalet kutusuna kumu koyduğum gibi gitti tuvaletini de oraya yaptı. İştahı yerinde, her şey yolunda, geceleri koyun koyuna mışıl mışıl uyuyoruz. Hiçbir yerimi ısırıp tırnaklama huyu yok filan. Yani yazıp Noel Baba’ya sipariş etsem böyle bir kedi gelebilirdi. (Keşke bu şansa sadece evcil hayvanlar konusunda sahip olmasam tabii, ama bu konuya da geleceğim…)
Sonuç olarak aileye hoş geldi, 3 aylık Fiona’cığım! (İsim annesi Fiona Apple’a da bir saygı duruşunda bulunmayalım mı?)
Bu esnada sağlık durumlarıma da el attım olabildiğince seri biçimde. İki hafta önce nezle / soğuk algınlığı şikayeti ile doktora gittiğimde bir de kan verip her bir şeyime baktırmıştım. Demir ve ferritinim yerlerde çıktı, ilk defa böyle bir şey yaşıyorum ve demir ilacına başlıyorum. Garip bir şekilde gerginim, hiç kullanmak istemiyorum sanki çok yan etkisi olacakmış gibi. Öte yandan, PTSD ve depresyon tanısı ve ilk defa kullanacağım bir antidepresan reçetesi ile ayrıldığım psikiyatrist beni öyle iyi anladı ve içinde olduğum ruh haline gelene dek birikenleri, önümüzdeki süreci filan öyle içime sinerek konuştuk ki, o konuda ilacın beni rahatlatacağına inancım sonsuz.
Ben ki 19 yaşımdan başlayarak majör depresyonla senelerce mücadele etmiş, ilaçlar ve doktorlarla çok sık haşır neşir olmuş ve en sonunda 5 sene kadar evvel ilacı da tamamen bırakarak yola devam edebilmiş biriyim, yeniden antidepresan kullanmak beni hiç ürkütmüyor. Pandeminin tam göbeğinde yaşadığım boşanma süreci, hayatta en sevdiğim insan olan ananemi çok kısa sürede kaybetmek, geçirdiğim trafik kazası ve aylarca yürüyememek, üstüne de bir seneye yakın işsiz & parasız kalmak derken tüm bunların üstüne yaşadığım son ayrılığı da cherry on top olarak yerleştirirsek, benim şu anda ufacık şeyden bile büyük anksiyete atakları yaşamama, hiçbir şekilde sosyalleşmek istemememe, yeni biriyle ilişkilenmekten müthiş korku duymama vs şaşmamalı diye düşünüyorum. O yüzden hem benim bireysel çabam, hem de ilacın rahatlatması ile çok daha iyi bir ruh haline doğru ‘yelkenler fora’ diyorum.
Yeniden kitap okuyabilmeye başladım ufak ufak, Murakami’nin yeni romanı The City and Its Uncertain Walls’a başladım ve üf üf üf! Bir yandan da okumak istemiyorum bitmesin diye. :) Ciro Taniguçi’nin mangası Yürüyen Adam’ı okuyorum uykuya dalmadan ve sabahın erken saatlerinde kahvemin yanında Claire Keegan’ın Small Things Like These’ini okuyorum bir kere daha. Geçen akşam Fiona kucağımda She Came to Me’yi seyrettim, fena değildi. Bol bol ‘iyi hissettiren filmlerim’den seçkiler yapıyorum; hafta sonu 1532. defa favorim You’ve Got Mail’i seyrettim, üstüne de hızımı alamadan When Harry Met Sally’i. Anna Karenina’yı yeniden seyrettim. Dizi olarak The Industry’i seyretmeye başlamıştım hastayken, ilk sezon bitmişti, 2. sezonda onu yarım bıraktım tabii ki. Sadık bir dizi izleyicisi olmadığımı söylemiştim. Wicked ve Here ‘izlemek istediklerim’ listesindeler, belki bu hafta sinemaya giderim.
Geçtiğimiz haftayı bir gözden geçirdiğimde, arkadaşlarımla, yine arkadaşlarımızın açtığı yeni meyhaneye gittiğimiz Perşembe akşamını, benim su bardağımla katılım sağladığım ve hem bugünümüze, hem de bizi bekleyen güzel günlere kaldırdığımız kadehleri, annem, teyzem, ben ve ablamdan (kuzenim ) mütevellit ailemizin kadınlarının uzun zamandan sonra yeniden bir araya geldiği uzun uzun sohbet ettiğimiz, güzel ananemi andığımız Cumartesi öğleden sonrasının getirdiği hüzünlü huzuru, Fiona ile Ezop’un birbirlerinin etrafında dolanıp sonra yanımda küçük atıştırmalıklarını yedikleri ve benim de onları eşzamanlı sevdiğim anları, yağmurda yürüyüş yaparken Mindos Kapısı’nın oradan geçerken kulağımda çalmaya başlayan şarkıyı, keyifle motor sürüşlerimi gülümseyerek hatırlıyorum.
Çok karanlık hissettiğim anların yanında bunlar da hep oluyor, olmaya da devam edecekler biliyorum. Hayat ne tamamen çile, ne de tamamen günlük güneşlik bir çiçek tarlası. Bazen tüm duygular bir anda, bir arada doluyor içime. Nefesim kesiliyor yoğunluktan. O yüzden sadece, biraz rahatlamaya ihtiyacım var, bundan eminim.
Atölyede hayat keyifli akıyor, kah astar kesiyorum kah paketleri yapıyorum, sosyal medyadan gelen mesajlara geri dönüyorum, websitemiz hazırlanıyor bir yandan, fotoğraf çek, etrafı toparla, hayaller kur, çalış, planla, hayata geçir derken akıyor günler. Bir buçuk ay olacak başlayalı, mesudum. Bu hafta sonundan itibaren yılbaşı kermesleri başlıyor, pek çok arkadaşımın ve kuzenimin de standlarını gezmek, sevdiklerime hediyeler almak için sabırsızlanıyorum. Bu hafta sonu Fiona’yı veterinere götürüp kimliğini çıkartacak ve şu ana dek sadece iç dış parazit aşısı yapılmış miniğe yapılması gereken ne varsa onlara başlayacağım. Planlar, planlar, gücümün yettiği kadar.
Bodrum’dan sevgiler selamlar,
Dilcun
Hoş gelmiş tatlı Fiona 💗
Fiona 💙